Adalet mülkün temelidir ve elbette geciken adalet, adalet değildir. Ancak adaleti doğru bir şekilde sağlamak ve suçsuz insanları haksız yere cezalandırmamak adalet sisteminin en önemli görevlerindendir. Ceza davalarında suçsuz insanlar haksız yere ceza çekerken gerçek suçluların aramızda dolaşması, toplumun adalet sistemine güvenini fevkalade zedeler. Bu nedenle, kolluktan başlamak üzere, adalet sisteminin tüm çalışanları, işlerini titizlikle yapmak, önyargılardan ve kişiselleştirmekten uzak bir tarzı benimseyerek davaları neticelendirmek zorundadırlar.
Masumiyet Projesi
ABD’de 1989’dan beri, haksız yere hüküm giyen 271 kişi, mahkûmiyet sonrası yeniden açılan davalarda, DNA testleri sayesinde suçsuzluklarını ispatlayarak beraat etmişlerdir. Bu davalarda DNA delilleri, tartışılmaz bir şekilde kişinin suç işlemediğini göstermiştir. Beraat edenlerin 17’si hakkında ölüm cezası verilmişti ve infaz edilmeyi bekleyen kişilerdir. Şahıslar ortalama 13 yıl hapis cezası çekmişlerdir ve bu şahısların haksız yere yattıkları süre 3494 yılı bulmuştur. Yeniden ele alınan bu davaların yaklaşık % 40’ında gerçek suçlu tespit edilerek adalete teslim edilmiştir.
Beraatle sonuçlanan 271 davadan % 75’inde kişiler, görgü şahidi ifadeleri ve yetersiz deliller ortaya konularak hüküm giymişlerdir. Bir başka ilginç olan husus ise, bu kişilerin % 25’inin dava esnasında, işlemedikleri halde çeşitli sebeplerle suçu kabul etmişlerdir.
“Masumiyet Projesi” (Innocence Project) kapsamında, ABD ve Türkiye dahil 55 ülkede, ceza davalarından haksız yere mahkûm olmuş kişilerin –eğer mümkünse- DNA testlerini gelişen kriminal teknoloji sayesinde yaptırarak masumiyetini ispatlamasına yönelik çalışmalar yapılmaktadır.
Sunulan istatistiklerin tamamı, ABD’deki “Innocence Project” örgütünün internet sayfasından, orada gerçekleşen davalarla ilgili olarak alınmıştır. Zaman içerisinde, Türkiye’deki “Masumiyet Projesi”, ülkemizdeki davaların istatistiklerini yayınladığında, buradaki davalarla ilgili de bilgi sahibi olunacaktır.
Bahsi geçen 271 davada, hakim, savcı, kolluk ve jüri, bireylerin suçlu olduklarına kâni olmuşlar, yalan söylediklerine inanmışlardır. Davaları soruşturan kolluk personelinin % 100’ü şahısların itirazlarını, suçu reddetmelerini, yeterli delilleri olmaksızın, suçlu olduklarının işareti olarak görmüşler, doğru söylediklerine dair sözsüz iletişim işaretlerini tespit edememişlerdir.
Doğruluk ve Yalan İşaretlerini Tespit
Adalet sisteminin aktörleri, her zaman doğruluk ve yalan işaretlerinin tespitiyle ilgilenmişler, daha doğrusu işlerinin doğası gereği ilgilenmek zorunda kalmışlardır. Bilhassa tecrübeli olanların birçoğu, bu konuda yetenekli olduklarını iddia etmektedirler.
Kolluk kuvvetleri gibi profesyonel yalan yakalayıcılar[1], şüphelinin doğru söylediğinden ziyade bazı durumlarda yalan söylediğine dair bir önyargı edinmeye meyillidirler. Kolluk personelinin (i) mesleki tecrübesi ve yılı arttıkça, (ii) yalan tespiti konusunda eğitim aldıkça, şüphelinin suçlu olduğuna dair önyargı edinmektedirler.
Yalan işaretlerini tespit konusunda onlarca yıldır birçok araştırma ve deney yürütülmüş, bunların neticesinde çok sayıda makale ve kitap yazılmıştır. Yapılan araştırmalar, bu konuda uzman kabul edilen ya da olması beklenen kolluk personeli, yargı mensupları, avukatlar, gizli servis üyeleri gibi kişiler üzerinde yoğunlaşmıştır. Yapılan araştırmaların vardığı ortak karar şudur: Yalan işaretlerini doğrulukla tespit oranı ortalama gruplarda yaklaşık olarak % 50 kadardır. Bu oran, yazı-tura atmakla eşdeğer bir orandır. Yani genel olarak yalan tespitinde çok kötü olduğumuz söylenebilir.
Çeşitli meslek gruplarının bir arada gerçekleşen deneylerinde, federal ajanların ve gizli servis üyelerinin diğer gruplara ve gönüllü denek üniversite öğrencilerine nazaran yalan işaretlerini tespitte, anlamlı bir fark ortaya koyduklarını, ancak bunun zannedildiği kadar büyük bir fark olmadığını göstermiştir. Yalan ve doğruluk işaretlerini tespit anlamında aralarında anlamlı bir fark yoktur. Bu da bize yalan işaretlerini tespitin yalnızca profesyonel bir grup tarafından yapılabileceğini, onun da tam anlamıyla doğruluk sağlamayacağını göstermektedir. Kısacası ortalama adalet ve kolluk mensupları, yalan yakalama konusunda üniversite öğrencilerinden daha iyi değillerdir.
Bazı araştırmacılar, çeşitli sorgulama yöntemleri geliştirmek suretiyle sözlü ve sözsüz yalan işaretlerinin tespiti hususlarının geliştirilmesi üzerinde çalışmışlardır. Örneğin Aldert Vrij ve arkadaşları, doğrudan ve dolaylı sorgulama metodu arasındaki farkları değerlendirmişlerdir. Doğrudan sorgulama metodunda, şüpheliler “Şahıs yalan mı söylüyor?” şeklinde değerlendirilirken, dolaylı sorgulama metodunda şüpheli “Şahıs cevap verirken çok mu düşünmek zorunda kaldı?” şeklinde, aldatma ipuçlarına yönelik olarak değerlendirilmektedir. Neticede katılımcılar, dolaylı sorgulama metodunda yalan ve doğruluğa yönelik işaretleri daha fazla sayıda tespit edebildikleri ortaya çıkmıştır. Şüphelilerin cevap verirken yavaş konuşması, duraklaması ve daha az hareket etmesi, kişilerin cevap vermek için fazla düşündüğü, bunun da olası bir nedeninin yalan söylediği olabileceğinden hareket edilmiştir.
Yalan İşaretlerini Tespit ”Deha”ları
Son olarak 2004 yılında Paul Ekman ve Maureen O’Sullivan’ın yayınladıkları bir araştırma sonucunu vermek istiyorum. Araştırmacılar, 12.000 profesyonel yalan yakalayıcı üzerinde üç aşamalı ve detaylı bir test uygulamışlardır. Birinci aşamada kişilerin fikirleri üzerine, ikinci aşamada uydurma bir suç üzerine, üçüncü aşamada ise duyguları üzerine söyledikleri yalan ve doğru hususlar tespit edilmeye çalışılmıştır. Her aşamada onar kişinin video görüntüleri izlenmiştir. Eğer bir kişi birinci aşamada dokuz, ikinci aşamada ve üçüncü aşamada sekiz kişi hakkında doğru kararlar verirse, aldatma/kandırma işaretleri konusunda “deha” olarak kabul edilmektedir.
Araştırmacılar, 12000 kişiden yalnızca 29’unu “deha” olarak kabul etmişlerdir. Bu kişilere devlet yetkililerince, çok sıra dışı olaylarda danışılabileceğini değerlendirmektedirler.
Ancak Charles F. Bond Jr. ve Ahmet Uysal yazdıkları makalede, yalan işareti tespit dehaları için yeterli ve güvenilir deliller sunulmadığını ve henüz bu kişilere güvenerek olay çözmek için erken olduğunu istatistiki veriler ışığında değerlendirmektedirler.
Sonuç
Araştırmaların geneli değerlendirildiğinde, yalan ya da doğruluk sözsüz işaretlerini tespit oranı % 50 dolayındadır ve bu sonuç neredeyse yazı-tura atmakla eşdeğerdir. Ortalama kolluk ve adalet personelinin bu işaretleri tespit oranı değerlendirildiğinde, ABD’deki 271 beraat olayı bizi şaşırtmamaktadır. Muhtemeldir ki, bu kişiler yetersiz deliller ve görgü şahitlerinin ifadeleriyle suçlu kabul edilmişler, doğru söylediklerine dair sözsüz ifadeler bir türlü tespit edilememiştir. Elbette sözsüz ifade tespiti delil yerine geçmez ancak bu tarzda bir inanç, delillerin ve ifadelerin farklı bir tarzda ve şüphelinin lehine yorumlanmasını sağlayabilir ve belki bunca genç insanın haksız yere özgürlüklerinden mahrum kalmasının önüne geçilebilir.
Kolluk ve adliye personelinin, hiçbir eğitim almaksızın sözsüz işaretleri okuduklarını, yalancıyı bir bakışta tanıyabildiklerini söylemeleri de araştırma sonuçlarına ve kişisel tecrübelere göre uygun düşmemektedir. Sıradan bireylerin yalan işaretleri tespit oranının neredeyse şansa bağlı olduğu gerçeği akıldan çıkarılmamalıdır. Şüpheliye, çocuğumuza, vs. yalanını ortaya çıkarmak adına “Gözlerimin içine bak” diyerek bakışları kaçırmanın yalan işareti olduğunu düşünürken, gerçekte yalan söyleyen kişilerin daha uzun süre göz teması sağlamaya çalıştıklarını bilmemek gibi sonuçların olduğu bu konuyla ilgisi olanlar tarafından bilinmelidir. Bilinçsizce yalan işaretlerini tespit etmeye çalışmak, hiç de olumlu olmayan sonuçlara yol açabilir. ABD’deki istatistikler bilindiği için bu makalede tartışılmıştır ancak Türkiye’de de gerek kolluk soruşturması esnasında, gerekse mahkûmiyetinden sonra “pardon” denilen kişilerin sayısı azımsanmayacak derecede fazladır.
İfade alma teknikleri kolluk personeline, uzun bir zamana yayılmış eğitimler şeklinde, profesyonel kişilerce verilmelidir. Akabinde aynı eğitim savcı ve hakimlere de uygulanmalıdır. Doğruluk ve yalan işaretlerini tespit ile sözsüz iletişim konularının sosyal psikoloji ve iletişim gibi alanlarca incelenen bilimsel bir konu olduğu unutulmamalıdır.
Kaynakça:
Akçay, E. 2011. Bedeniniz sizi ele veriyor. Yayımlanmamış makale.
Bond Jr., C.F. ve Uysal, A. 2007. On lie detection “wizards”. Law and Human Behavior. Vol.31. Sf.109-115.
Ekman,P. ve O’Sullivan , M. 1991. Who can catch a liar. American Psychologist. Vl.46. Sf.913-920.
Ekman,P. ve O’Sullivan , M., Frank, M.G. 1999. A few can catch a liar. Psychological Science. Vol.10. Sf:263-266.
Ekman,P. ve O’Sullivan , M. 2004. The wizards of deception detection. Bond Jr., C.F. ve Uysal, A. 2007. On lie detection “wizards”. Law and Human Behavior. Vol.31. Sf.109-115.’dan aktarılmıştır.
Navarro, J. 2010. Detecting lies v. detecting truth-serious implications. Psychology Today.
Vrij, A. vd. 2001. Police officer’s ability to detect deceit: The benefit of indirect deception detection measures. Legal and Criminological Psychology. Vol.6. Sf.185-196.
Vrij, A. vd. 2006. Police officer’s, social workers’, teachers’ and the general public’s beliefs about deception in children, adolescents and adults. The British Psychological Society. Vol.11. Sf.297-312.
[1] Türkiye’de kullanılmayan bu deyim, sorgulama uzmanları anlamında kullanılmaktadır.