BEDENİNİZ SİZİ ELE VERİYOR

0
1679

BİR CİNAYETİN ÇÖZÜLDÜĞÜ AN

Bir sabah ilçe jandarma komutanı, alınan cinayet ihbarına müdahale etmek amacıyla, karakol personeli ve olay yeri inceleme timi ile birlikte olay yerine intikal etti. Arazide, çeşmenin “yalak” tabir edilen küçük havuzunda boğulmuş, yarı çıplak bir kadın cesedi ile karşılaşıldı. Üzerinde, eteğinin cebinde unutulmuş ve tamamen ıslanmış bir cep telefonu haricinde, hiçbir kimlik belgesi yoktu.. Usta bir cep telefonu tamircisinin yardımı ile telefon çalışır hale getirildi, kadının kimliği ve en son görüştüğü şahıs tespit edildi ve şahsın (şüphelinin) evine gidilmeye karar verildi.

Cinayet soruşturmalarında, ivedi hareket etmenin önemi tartışılamaz, çünkü süre geçtikçe katil hatırladığı delilleri karartır ve kendini temize çıkartacak bir hikâye kurgulayacak zaman kazanabilir. Bu nedenle aynı gün öğlen saatlerinde gerekli yasal izinler alınarak, şüphelinin evine baskın yapıldı. Şahıs evde ailesi ile birlikte oturuyordu. Kolluk kuvvetleri ile karşılaştığında son derece soğukkanlı hareket etti. Karakol ekibi evi aramaya başladığında jandarma komutanı şüpheliyi alarak, kimseyle konuşmasına izin vermeden devriye aracına bindirdi. Zanlı çok rahat görünüyor ve buna uygun cevaplar veriyordu. Jandarma komutanı, kendisine cinayetten hiç bahsetmeden, öldürülen kadının adını lakabıyla birlikte söyledi: “Tatar Fatma’yı[1] tanıyor musun?”. İsmi duyunca zanlının bir anda bakışları değişti, ağzı kurudu ve tanımadığını söylemeye çalıştı. Ağzının kuruluğundan cevap bile veremiyordu. Yaklaşık on saniye sonra düzeldi, aynı soğukkanlı haline geri döndü. Bir gün boyunca sorgulandı. Gözaltı süresinin sonunda deliller ve şahitlerin ifadeleri sayesinde cinayet büyük oranda ispatlandığı halde asla itiraf etmedi. Ancak o “anlık” ifade, daha en başta kolluk kuvvetlerine doğru yolda olduklarını göstermeye yetmişti.

Şahıs, kolluk kuvvetleri eve geldiği anda ne için geldiklerini elbette biliyordu ve buna hazırlıklıydı ancak maktulün adını duymak, vücudunda bir anda istemsiz hareketlerin oluşmasına yol açmıştı.

GİRİŞ

Kolluk kuvvetleri ve adli yargı, beden dilini en fazla yorumlama yeteneğine sahip oldukları değerlendirilen ya da bu yeteneklerini kullanması gereken meslek kesimlerindendir. Mahkemelerde kolluk kuvvetleri ve avukatlar, başkalarının doğru söyleyip söylemediklerinin tespiti konusunda omuzlarında sorumluluk taşıyan kişilerdir. Buna göre insanların yalan işaretlerini nasıl tespit edeceği ve bunu ne kadar doğrulukla yapacakları adli bir öneme sahiptir (Edelstein ve arkadaşları, 2006, sf.1). Yukarıda bahsettiğim tarzda binlerce anekdot her gün kolluk birimlerinde yaşanmaktadır. Belki doğrudan suçu ispatlama vasıtası olmasa da en azından soruşturmaya ışık tutmaktadır. Bu anlamda sözsüz işaretleri yorumlamaya yatkın meslek grupları acaba gerçekten de bu konuda yetkin midirler?

SÖZSÜZ HAREKETLER VE SÖZSÜZ İLETİŞİM

Sözsüz hareketler, dar anlamıyla konuşma harici hareketlere karşılık gelir (Mehrabian, 2007, sf.1). Bu kavramın içerisinde, yüz ifadeleri, el ve kol jestleri, duruşlar, pozisyonlar ile ayak-bacakların çeşitli hareketleri yer bulur. Ülkemizde beden dili olarak bilinen ve yayınlanan kitapların birçoğunun içeriğini teşkil eden kavram budur. Geniş anlamıyla kullanıldığında ise sözsüz hareketler (beden dili) kavramı yetersiz kalır, sözsüz iletişim biçimleri kavramı ortaya çıkar. Çünkü bu alana beden dili (kinesics), yakınlık ve alan kullanımı (proxemics), dokunma (haptic), çevresel faktörler (mimari stil, koku, renk, ısı, aydınlatma, gürültü ve önceki hareketin izleri), fiziksel özellikler (genel çekicilik, vücut ya da nefes kokusu, uzunluk, ağırlık, ve saç-ten rengi), dil ötesi (konuşma harici ses işaretleri, ses yüksekliği, konuşma ritmi, yoğunluğu, sessiz duraklamalar, konuşmaya karışan sesler, konuşma bozuklukları), yapay öğeler (parfüm, elbise, ruj, gözlük, dövme) gibi kavramların tamamı girer (Knapp, 1978)

Sözsüz iletişime yönelik yapılan ilk çalışma Charles DARWIN’e aittir. “İnsanlarda ve Hayvanlarda Duyguların ifadeleri” isimli kitabında insanlarda ve hayvanlarda ortak yüz ifadelerini tespit etmeye çalışmıştır. Darwin kitabında ifadelerin doğuştan ve evrensel olduğunu belirtmiştir. O tarihten itibaren, iletişim biliminin bu en ilginç ve gizemli alanında binlerce çalışma ortaya çıkmış olmakla birlikte, daha araştırılacak en az bir o kadar konu vardır.

SÖZSÜZ SIZINTI

Darwin, “Belli durumlarla ilişkili olan alışkanlığa dayalı hareketler kısmen kontrol altına alınabilir. Bu durumda en az kontrol altına alınabilen kaslar en inanılır ifadeleri ortaya koyar ve biz bunları açıklayıcı kabul ederiz” (Darwin, 1965) şeklinde bir yargıya varmıştır. Bu sözüyle kaynak kişinin kontrol edemediği hareketlerin alıcıya doğruyu söyleyeceğini belirtmektedir.

Freud ise daha şiirsel bir tarzda, “Görmek için gözleri, duymak için kulakları olan kişi bilmelidir ki, hiçbir ölümlü sır saklayamaz. Eğer dili susarsa parmak uçlarıyla konuşur, ihanet her gözeneğinden sızar” (Freud, 1959, sf:94) şeklinde aynı konuyu ifade etmektedir.

Yukarıdaki bilimsel yargıların da ortaya koyduğu üzere, bir diyalog esnasında doğruları söylemediğimizde, vücudumuz çoğunlukla bize ihanet edecektir. Çünkü sözsüz davranışlarımızı, sözlü davranışlarımız kadar kontrol altında tutamayız (Pennycook, 1985, sf.264) Mimik, duygusal yaşamımızla ilgilidir ve yönlendirme denemelerimize açıktır. Ancak yüz kaslarının bilinçli olarak kullanılması birbirine zıt sinyallerin ortaya çıkmasına, örneğin sahte bir gülümsemeye neden olabilir. Bu tür gülümseme, gerçek bir gülümseme gibi simetrik değildir. Dostça ve saygıyla selam vermeye çalışırız ancak aşağılamayı gösteren bir takım kaslar harekete geçer. Çoğunlukla iletişim esnasında sakin görünmek isteriz ve yüzümüze ve jestlerimize hâkim olmak isteriz. Ama asabi bir ayak sallayışı bizi ele verir. (Schober, 1996, sf.39)

İstemli ya da istemsiz hareketlere tamamen beynimiz karar verir. İnsan beyni üç kısımda incelenebilir: Sürüngen beyni, memeli beyni (limbik sistem) ve insan beyni (neokorteks) (MacLean, 1952). Beynimiz tüm hareketlerimizi kontrol etmektedir. Bu parçalardan limbik sistem, bizim reflekse dayalı hareketlerimizi kontrol eden kısımdır. Limbik sistem bizim hayatta kalmamız için vücudun kendiliğinden yaptığı hareketlerin nedenidir, korku, tiksinme, gerginlik hep bu bölümde olur. Gece ıssız bir sokakta yürürken, arkamızda duyduğumuz ayak sesleri kalp atışlarımızı hızlandırır, nefes alıp verişimiz artarsa, bu limbik sistem sayesinde meydana gelmektedir. Bu kısım üzerinde bizim kontrolümüz olmadığından vücudun dürüst kısmıdır, yani neokorteks sayesinde işlediğimiz bir suçu yalanlarken limbik sistem verdiği sinyallerle (terleme, donma hareketi, ağız kuruluğu, vs.) karşımızdaki insana aslında yalan söylediğimizi ifade etmektedir. (Navarro, 2008, sf.25)

Bu konu ile bağlantılı olarak, kanal kapasitesinden bahsetmemiz gerekmektedir. Kanal kapasitesi, birim zamanda bir iletişim aracının aktarabildiği bilgi miktarıdır (Cherry, 1966, sf.178). Ekman ve Freisen’e göre, vücudun kanal kapasitesi en düşük olan bölgeleri, kandırma konusunda en fazla ipucu sağlayanlardır (Ekman, Freisen, 1969). Yüzümüz birim zamanda ellerimize, ellerimiz de ayaklarımıza göre çok daha fazla veri aktarabilir. O halde, vücudumuzun ayak ve bacakları ellerden, eller de yüzümüzden daha fazla yalan konusunda ipucu verirler.

İletişim olayına iştirak eden herkes, yüz ifadesinin sürekli okunduğunu bilir ve ona bilinçli olarak hakim olmaya çalışır. Bu durumda yüzden mümkün olduğunca uzakta olan sinyaller gerçek ruh halini yansıtır. Yüz ve ayak hareketlerinin ilişkisi şöyledir: “Ayaklarımız kafamızdan uzakta olduğu için, konuşmaya daldığımızda onları unuturuz. Böylece ayaklar vücudumuzun en gerçekçi uzvu olmaktadır. Yüz ifademiz neyi sinyal verirse versin, ayaklarımızın bilinçsiz hareketi, gerçek ruh halimizi ortaya koyar. (Schober, 1996, sf.39)

Eski bir FBI ajanı ve beden dili uzmanı olan Joe NAVARRO, bedenimizin en dürüst parçasının ayak ve bacaklar olduğunu ifade ederek aynı tezi doğrulamaktadır (Navarro, 2008, sf.63). Navarro kitabında, genel alışkanlığın aksine beden dili okumaya yüzden değil ayaklardan başlayarak yukarı doğru çıkmayı tavsiye etmektedir.

Albert MEHRABIAN, “sözsüz sızıntı” ya da genel anlamda “yalan işaretleri” üzerine yapmış olduğu deneylerde aşağıdaki sonuçlara ulaşmıştır:

  • Kişi yalan söylediğinde daha fazla miktarda olumsuz duygu sözsüz davranışlarla ifade edilir.
  • Yüz ifadeleri, yalanı ortaya çıkarmada daha az etkilidir, çünkü yüz üzerindeki kontrolümüz daha fazladır.
  • İçinde bulunduğu sosyal ortamla uyumsuz derecede mutlu bir yüz ifadesi, karşısındaki kişiyi yatıştırmaya yönelik aldatıcı bir hareket olabilir.,
  • Aşırı gergin ya da içine kapanık insanlar yalan söylerken daha az gülümserler, bu nedenle yalan işaretlerini gizlemeye daha az yatkındırlar.
  • İnsanlar yalan söylediklerinde konuşma süresini daha kısıtlı tutmaya çalışmaktadırlar. Yalan söyleyenlerde ya da gergin kişilerde, dil sürçmesi ve kekeleme benzeri konuşma bozuklukları artar.
  • Yalan söylerken onaylayıcı baş sallama hareketi ile ayak ve bacak hareketleri azalır.
  • Ses yüksekliği, kendine güveni ve baskınlığı gösterir. Yalan söyleyen ya da gergin kişilerde ses seviyesi düşer.
  • Otururken sallanma, el hareketleri ile ayak-bacak hareketlerindeki artış kişinin rahatlığını gösterir (Mehrabian, 2007, sf.98).

Vücudun yalan söylerken verdiği tepkiler, gerçek ile söylem farklılığının yarattığı gerginlikten kaynaklanan tepkilerdir. Yalan söylemekte usta kişiler, önce kafasında tasarladığı kurguya kendisini inandırabilen kişilerdir. Kurgu inanılır olduğunda, ya da kaynak kendi kendisini ikna edebildiğinde, vücut doğal olarak karşı tarafa herhangi bir sinyal vermeyecektir.

EN SIK RASTLANAN YALAN VE GERGİNLİK HAREKETLERİ

Ağız Kapama: Beyin bilinçaltında yalan kelimeleri bastırma talimatı vermektedir. Çocuklarda daha bariz bir ağız kapama görülürken, yaş ilerledikçe daha ustaca kapatmalar, gitgide parmaklarla hafifçe örtmelere rastlanır. Bazen hafifçe elini ağzına tutarak öksürme şeklinde de hareketi icra eden şahıslar olabilir. Kimi durumlarda da hastanede sessiz ol işareti yapan hemşire hareketi ile de karşımıza çıkabilir.

Burna Dokunma: Şikago’da bulunan “Koku ve Tad Alma Tedavisi ve Araştırma Kurumu”, yalan söyleyen bir kişide, katekolamin ismi verilen kimyasalın serbest kaldığını, bunun da burun içindeki dokuların daha fazla kanla dolduğunu tespit etmiştir. Özel kameralarla yapılan deneyler neticesinde, yalan söyleyen kişilerin burnunun, gözle görülmesi mümkün olmayacak şekilde büyüdüğünü göstermiş, bu da “Pinokyo Etkisi” olarak adlandırılmıştır. Her ne kadar burnun büyüdüğünü gözle göremesek de, burundaki kan dolaşımının artışının yarattığı etkiyi kişi burnuna hafifçe dokunurken görebiliriz.

Burun Kaşıma: Burna hafifçe dokunmanın aksine, yalan söyleyen kişi daha göze çarpar bir hareketle burnunu kaşıyabilir.

Gözleri Kaşıma: Burun kaşıma hareketini yapmak istemeyen insanlar tarafından yapılabilir. Beynin söylenen yalanı ya da görmek istemediği şeyi engellemek için gösterdiği çabadır.

Boyun Kaşıma: Genelde işaret parmağıyla boynun yan tarafını kaşıma şeklinde görülür. Kararsızlığı ve belirsizliği işaret edebilir.

Yaka çekiştirme: Yalan söylendiğinde ve gerginlik hallerinde kan dolaşımının artması nedeniyle terleme artar. Yaka çekiştirmenin esas sebebi de budur. (Pease, 2006, sf.148)

YALAN İŞARETLERİNİ YAKALAMA ORANLARINA YÖNELİK ARAŞTIRMA SONUÇLARI

Türkiye’de bu konuda akademik çalışmalara pek rastlanmasa da, dünyada yargı ve kolluk personelinin yalan işaretlerini tespite yönelik birçok çalışma sonucu mevcuttur. Bu çalışmalarda genel olarak, uzman ya da uzman olduğu kabul edilen meslek gruplarının ne kadar doğrulukla sözlü ya da sözsüz yalan ve doğru işaretlerini tespit edilmeye çalışılmıştır. Araştırmaların çoğunda, yalan işaretlerinin tespit doğruluğunun şansa yakın olduğu ortaya çıkmıştır. (DePaulo, 1994, 1998, DePaulo ve ark. 1985, Zuckerman ve ark. 1985)

Yalan işaretlerini tespit etme konusunda yapılan 37 araştırmanın sonuçları toplu olarak değerlendirildiğinde, doğruluk oranı %45 ile %60 arasında seyretmekte, doğruluk ortalaması ise %57 olarak ortaya çıkmaktadır. Yani açıkçası, insanlar yalan tespiti konusunda pek de iyi değillerdir (Vrij, 2000). Başka bir araştırma sonucu, profesyonel yalan yakalayıcıların, sıradan gönüllü üniversite öğrencilerinden daha yüksek doğruluk oranları yakalayamadığını göstermiştir (DePaulo ve ark. 1986, Ekman ve ark. 1991, Ekman ve ark. 1999, Köhnken 1987, Vrij 1993, Vrij ve ark. 1997, Vrij ve ark. 2001). Ekman ve Sullivan, sadece Amerikan gizli servis elemanlarının üniversite öğrencilerinden daha iyi sonuçlar aldığını ortaya koymuştur. (Ekman ve ark. 1991).

Yalan tespitinde iki yöntem uygulanmaktadır: Doğrudan değerlendirme (Bu kişi yalan mı söylüyor?), dolaylı değerlendirme (Kişi cevap verirken çok mu zorlandı?) (Vrij ve ark. 2001). Doğrudan değerlendirmede, gözlemci kişinin yalan söyleyip söylemediğine dair işaretlere odaklanmakta ve buna göre emareleri değerlendirmeye çalışmaktadır. Dolaylı değerlendirmede ise, kişi yalan emarelerinden ziyade bu sonuçlara götürecek psikolojik değerlendirmelere yoğunlaşmaktadır. Doğrudan değerlendirmede “Bu kişi yalan mı söylüyor?” sorusu bizi bir yere götürürken, dolaylı değerlendirmede “Konuşmacı acaba biraz önce bahsettiği şahıstan gerçekten hoşlanıyor mu?” sorusu ile cevap alınmaktadır (Vrij ve ark. 2001). Tüm çalışmalar, dolaylı değerlendirmelerin doğruluğunun daha fazla olduğunu ve sadece dolaylı değerlendirmelerin doğruluk oranının şansın üzerinde olduğunu göstermiştir (Anderson, DePaulo 1999, DePaulo, Jordan ve ark. 1982)

Yine yalan tespitine yönelik, sözlü ve sözsüz işaretlerin değerlendirilmesinde bu kez ifade alma yöntemine göre bir araştırma yapılmıştır (Vrij ve ark. 2007). Bu araştırmada (i) suçlayıcı görüşme, (ii) bilgi toplayıcı görüşme teknikleri değerlendirilmiştir. Suçlayıcı görüşme ya da ifade alma tekniğinde, kolluk personeli karşısındaki şüpheliye doğrudan suçlar tarzda sorular yöneltmektedir (örneğin “Senin tepkilerin bana bir şeyler sakladığını düşündürüyor?). Bilgi toplayıcı görüşme tekniğinde ise, kolluk şüpheliye tüm faaliyetlerini anlatabilmesi için ucu açık sorular sormaktadır (örneğin “Öğleden sonra üç ile dört arasında ne yaptın?”, “Bana dün gece spor salonuna gittiğini söylemiştin, peki başka kimler vardı?”). Açıkça anlaşılacağı üzere, suçlayıcı görüşme tarzında şüpheliden kısa cevaplar alınırken (örneğin “Ben hiçbir şey saklamıyorum”.), bilgi toplayıcı görüşmelerde çok daha uzun cevaplar alınır. Sözcükler, sözlü ipuçlarının taşıyıcılığı olduğuna göre, uzun cevaplarda yalan işaretlerini kavramanın daha fazla mümkün olacağı tartışılmaz. Araştırmanın sonucunda; bilgi toplayıcı ifade tekniği neticesinde suçlayıcı ifade tekniğine göre daha fazla sözlü yalan işaretinin açığa çıktığı, suçlayıcı ifadenin hiçbir aldatmaya yönelik sözlü ipucu ortaya çıkarmadığı ortaya çıkmıştır. (Vrij ve ark. 2007).

Yapılan araştırmalar sonucu alınan bazı sonuçlar şu şekildedir:

  • Kolluk şüphelinin söylediklerini teyit edemiyorsa, görüşme esnasında sözlü ipuçlarından ziyade sözsüz işaretlere yönelmektedir (Vrij ve ark. 2007).
  • Bir kişinin yalan söyleyip söylemediğine dair değerlendirme, yalnızca profesyoneller tarafından yapıldığında anlamlıdır, bu durumda bile değerlendirmelerin tamamı doğru olmayacaktır. (Ekman ve ark. 1999)
  • Kolluk personeli suçlayıcı ifade tarzında görüşürken, eğer şüphelinin suçlu olduğunu “bildiğini” düşünürse, bu önyargıyı değiştirmemektedir ve şüphelinin itiraf etmesi için baskı uygulamaya meyillidir. Bu masum şüphelilerin zorlamayla suç üslenmesine sebebiyet verebilir (Kassin, 2005).

Kolluk kuvvetleri gibi profesyonel yalan yakalayıcılar şüphelinin doğru söylediğine dair önyargıya pek sahip değildir (Vrij ve ark. 2005). Dahası bazen şüphelinin suçlu olduğuna dair bir önyargı edinmeye meyillidir. Kolluk personelinin (i) mesleki tecrübesi ve yılı arttıkça, (ii) yalan tespiti konusunda eğitim aldıkça, şüphelinin suçlu olduğuna dair önyargı edinmeye meyilli olmaktadır. (Meissner ve ark. 2002)

SONUÇ

Kolluk personelinin iş yaşamında kullanabileceği “sözsüz iletişim” alanının en faydalı becerilerden biri yalan işaretlerini yakalamaktır. Bu beceriler, konu ile ilgili yayınları taramak ve çokça pratik yapmak suretiyle, zaman içerisinde tecrübe ile doğru orantılı olarak geliştirilmeye müsaittirler. Beden dili okumak bir oyun gibi, günlük hayatta her dakika uygulanabilecek pratik bir çalışmadır. Ailemiz ve iş arkadaşlarımızdan tutun da, parkta, otobüs durağında, bir lokantada, etrafımızdaki insanları inceleyerek çok eğlenceli ve faydalı ipuçları yakalayabiliriz.

Yukarıda saydığım hususlar, yalan işaretlerini yakalamada yararlanılabilecek ipuçları olabilir. Ancak şu da hatırdan çıkarılmamalıdır ki, bu tür işaretler karşı tarafın o andaki gerginliğinden, bir rahatsızlıktan kaynaklanan hareketler olabilir. Örneğin kişinin burnunu sıkça kaşıması nezle gibi bir rahatsızlıktan kaynaklanabilir. Yalan hareketlerini yakalamak zor bir çabadır. Öğrenciler ve kolluk kuvvetleri üzerinde yapılmış birçok deney, yalan işaretlerini yakalamadaki doğruluğun, neredeyse şansa bağlı olduğunu göstermiştir. Maalesef, çoğu zaman düzenbazlık ya da yalancılık göstergesi sayılarak yanlış anlaşılan davranışların büyük çoğunluğu yalnızca stres ve baskıdan kaynaklanmaktadır (Ekman, 1991, sf.187). Yargı yetkilileri, ifade odasında cinayet zannı ile görüştükleri şüphelinin yaşayacağı stresi hayal etmeli, önyargısız yaklaşmalı ve değerlendirmelerini de bu çerçevede yapmaya gayret etmelidir.

KAYNAKÇA

Anderson, D. E., DePaulo, B. M., AnsŽ eld, M. E., Tickle, J. J., & Green, E. (1999). Beliefs about cues to deception: Mindless stereotypes or untapped wisdom? Journal of Nonverbal Behaviour, 23, 67–89.

Cherry, C. On human communication. Cambridge, Mass: M.I.T. Press, 1966

Darvvin, C. The expressions of the emotions in man and animals. Chicago: The University of Chicago Press, 1965.

DePaulo, B. M., Jordan, A., Irvine, A., & Laser, P. S. (1982). Age changes in the detection of deception. Child Development, 53, 701–709.

DePaulo, B. M., Stone, J. L., & Lassiter, G. D. (1985). Deceiving and detecting deceit. In B. Schlenker (Ed.), The self and social life (pp. 323-370). New York: McGraw Hill.

DePaulo, B. M., & Pfeifer, R. L. (1986). On-the-job experience and skill at detecting deception. Journal of Applied Social Psychology, 16, 249–267.

DePaulo, B.M. (1994). Spotting lies: Can humans learn to do better? Current Directions in Psychological Science, 3, 83–86.

DePaulo, B.M. (1998, May). Deceiving and detecting deceit: Insights and oversights from the first several hundred studies. Invited address presented at the annual meeting of the American Psychological Society, Washington, DC.

Edelstein.R.S. Luten, Tanya L. Ekman, P. Goodman, G.S. Detecting lies in children and adults. Lavvand Human Behavior. Vol30. No.1. pp.1-10. 2006

Ekman, P. End Freisen W.V. Nonverbal leakage and cues to deception, Psychiatryi 32, 88-106, 1969

Ekman, P. Telling lies.:Clues to deceit in the marketplace, politics and marriage. New York:W.W.Norton &Co. 1991.

Ekman, P., & O’Sullivan, M. (1991). Who can catch a liar? American Psychologist, 46, 913–920. Freud, S. Fragment of an analysis of a case of hysteria (1905), in Collected papaer, Vol.3. Nevv YorkBasic Book.

Ekman, P., O’Sullivan, M., & Frank, M. G. (1999). A few can catch a liar. Psychological Science, 10, 263–266.

Goman, C.K. İşyerinde beden dili. Alfa Yayınlan, 2008

Hovvard, A.S. Nonverbal communication İn teaching. Rewiew of Educational Research. 1979. Kassin, S. M., (2005). On the psychology of confessions: Does innocence put innocents at risk? American Psychologist, 60, 215-228.

Knapp, M.L. Nonverbal communication in human interaction (2nd edition). Nevv York: Holt, Rinehart, &Winston, 1978.

Ko¨hnken, G. (1987). Training police oYcers to detect deceptive eyewitness statements. Does it work? Social Behaviour, 2, 1–17.

Mehrabian, A. Nonverrbal Communication.Aidine Transaction, 2007.

Meissner, C. A., & Kassin, S. M. (2002). “He’s guilty!”: Investigator bias in judgments of truth and deception. Law and Human Behavior, 26, 469-480.

Molcho, S. Çocuk beden dili. Delta yayınları, 2007

Navarro, J. Dr.Karlins, M. Beden Dili, Alfa Yayınlan, 2009)

Pease, A. and B. The definitive book of body language. Bantam Books. 2006.

Pennycook, A. Lauder than words:Paralanguage, communication, and education. TESOL Ouartehy, Vol.19, No:2(Jun., 1985)

SCHOBER, Otto; Beden Dili (Davranış Anahtarı), Arion Yayınevi, 1996

Talwar, V., & Lee, K. (2002). Development of lying to conceal a transgression: children’s control of expressive behavior during verbal deception. International Journal of Behavioral Development, 26, 436-444.

Vrij, A. (1993). Credibility judgments of detectives: The impact of nonverbal behaviour, social skills and physical characteristics on impression formation. Journal of Social Psychology, 133, 601–611.

Vrij, A., & Graham, S. (1997). Individual diVerences between liars and the ability to detect lies. Expert Evid ence: The International Digest of Human Behaviour Science and Law, 5, 144–148.

Vrij, A., Edward, K., Roberts, K., & Bull, R. (2000). Detecting deceit via analysis of verbal and nonverbal behaviour. Journal of Nonverbal Behavior, 24, 239–263.

Vrij, A., & Mann, S. (2001). Telling and detecting lies in a high-stake situation: The case of a convicted murderer. Applied Cognitive Psychology, 15, 187–203.

Wilson, A. E., Smith, M. D., & Ross, H. S. (2003). The nature and effects of young children’s lies. Social Development, 12, 21-45.

Vrij, A. (2005). Cooperation of liars and truth tellers. Applied Cognitive Psychology, 19, 39-50.

Vrij, A,.Mann, S., Kristen, S., Fisher, R.P. (2007). Cues to deception and ablity. To detect lies as a function of police interview style. Law and Human Behavior.499-518

Zuckerman, M., & Driver, R.E. (1985). Telling lies: Verbal and nonverbal correlates of

deception. In W.A. Siegman & S. Feldstein (Eds.), Multichannel integration of nonverbal behavior (pp. 129–147). Hillsdale, NJ: Erlbaum.


[1] Öldürülen şahsın adı değiştirilerek verilmiştir.