
“Sen bana yalan söylediğin için değil, bundan sonra sana inanamayacağım için kızgınım.”
Friedrich Nietzsche
Yalan tespitine yönelik araştırmalara ilgi duymam aslında bir tesadüfler silsilesi sonucu meydana geldi. Ben yüksek lisans tezim için akademik makale okumaları yaparken dikkatimi çeken bir şey oldu. Aldert Vrij, Paul Ekman, David Matsumoto gibi değerli bazı akademisyenlerin, kişilerin yalan söylediklerinde tespit etmeye yönelik bazı araştırmalar gözüme çarptı. Biraz derinine inince, konunun 1960’lardan beri titizlikle incelendiğine ve bu konuda çok sayıda makale yayınlandığını gördüm. Bir kolluk amiri olarak konu çok fazla ilgimi çekti. Kendi yaşadığım tecrübeleri de göz önünde bulundurunca benim de bu konuda bir şeyler yapabileceğimi düşündüm. Yaklaşık 10 yıldır da bu konuyla bilimsel ve mesleki anlamda ilgileniyorum.
Yalan tespiti ile ilgilendiğinizde, iki grup yazarla karşılaşıyorsunuz. Birinci grup akademisyenler. Yalan tespitine yönelik pozitivist yaklaşımları var. Katılımcılar üzerinde çalışmalar yapıyorlar. Araştırma sonuçlarını yayınlıyorlar. Bazen bir kişi günde şu kadar yalan söyler gibi uçuk anket verilerini de ilgi çekmesi için veriyorlar, ama sonuç olarak bilimsel veri sağlama amacındalar.
İkinci grup ise “beden dili uzmanları”, “NLP uzmanları”, kurs gören ve sonra kurs veren eğitmenler. Bu arkadaşların bilgileri de kendilerinden önce kitap yazanlarla sınırlı. Yararlandıkları kitaplar, eğer bir bilimsel veriye dayanıyorsa bile defalarca filtre edilmiş ve asıl kaynağa ulaşılmadan yazılmış oldukları için ne güvenilir bilgiler ne de anlamlı sonuçlar taşıyorlar.
Bu durum benim sıklıkla karşılaştığım bir konu. Fakat benim de yıllardır sıkılmadan dinlediğim bir radyo programında benzer bazı verilerle karşılaşınca, konuya ilişkin kısa bir blog yazısı yazma ihtiyacı hissettim.
Bahsettiğim radyo programı, o akşamki konuyu yalanlara ve tespitine ayırmıştı. Bir kitaptan hareketle bazı bilgiler paylaştılar. Bu bilgiler pek çok yerde, kitapta ve kursta maalesef sıklıkla paylaşılıyor. Bu nedenle konuya ilişkin fikirlerimi paylaşmak isterim.
Öncelikle konunun bir üniversite araştırmasına dayandırıldığı belirtiliyor. Chambridge Üniversitesi’nden vücut dili uzmanı Robert Phipps “psikolojik olarak kanıtlanmış işaretlerle yalan yakalama rehberi”ni açıkladığı belirtiliyor.
Şuradan başlayalım. Bahse konu şahsı ilk defa duydum ama Üniversite adı ile bu şahsın adını birlikte aradığınızda Chambridge Üniversitesi Kimya Bölümünde bir araştırma görevlisi olan Dr. Robert Phipps ile karşılaşıyorsunuz. Pek çok makalesi yayınlanmış ama yalan tespiti ya da beden dili ile ilgili bir ilgisi olmadığı açık.

Chambridge Üniversitesi Kimya Bölümü
https://www.ch.cam.ac.uk/person/rjp71
Aynı isim üzerine araştırmaya devam edince, kendi internet sitesinde beden dili uzmanı olarak kendisini tanıtan bir şahısla karşılaşıyorsunuz. Siteyi incelediğinizde NLP uzmanlığı, hipno terapi gibi pek çok konuya ilişkin uzmanlıkları olduğundan da bahsediliyor. Fakat eğitimine yönelik en ufak bir ima bile yok. Bahse konu üniversite ile de tek ilgisi İngiliz olması gibi görünüyor. Eğitimcidir, saygı duyarım ama bu saygın üniversite ile ilgili bir bağı olmadığını oraya koymak gerek.

Beden Dili Uzmanı
http://www.robertphipps.com/
Yukarıda belirtilen rehbere ilişkin bir şey göremedim ama şahsın yazdığı bir kitap var. “Beden Dili, Söylemedikleriniz Önemlidir.”

Şimdi programda verilen bahse konu psikolojik olarak ispatlanmış olan işaretler üzerinde duralım. Fakat bunlar ilişkin bilimsel kaynakları vererek sıkmayacağım. Merak edenler için “Külahıma Anlat” adlı kitabımda bunların bilimsel kaynakçası sayfalarca mevcuttur.
1. İletişimin %80’i vücut diliyle yapılıyor. Bu nedenle kişilerin beden dili işaretlerinden yalan söyledikleri yakalanabilir.
Defalarca dile getirdim. Bahse konu oran İran asıllı Amerikalı akademisyen Albert Mehrabian’ın 1970’lerde yayınladığı bir araştırmaya dayanıyor. Buna göre karşımızdaki kişi duygularına ilişkin bir açıklamada bulunurken sadece %7 oranında onun sözlerine dikkat ediyoruz. %93 oranında ise beden dili ve ses tonuna bakıyoruz. Kendi içerisinde tutarlı bir bilgi. Fakat başka bilimsel çalışmalarla tekrarlanmamış. Yüzdesi değişebilir ama sonuçta kişi duygularını açıklarken, onun beden dili ve ses tonunun tutarlı olup olmadığına, değilse dalga mı geçtiğine, ciddi olup olmadığına bakıyoruz. Fakat bu tamamen duygu ifadesine ilişkindir. İletişimin %80’i beden dili ile yapılsaydı yabancı dil öğrenmeye gerek kalmazdı sanırım. Bir defa yalan adı üzerinde “söylenen” bir şeydir. Bu nedenle kişinin sözlerini de aynı zamanda analiz etmeden yalan söylediğini tespit edebilmek bu bağlamda mümkün değildir.
2. Geçmişi hatırlayan kişi sola bakmaya eğilimlidir, fakat yalan söylerken suçluluk duygusu devreye girdiğinden sağa bakıyor.
Bu da NLP öğretilerinden hareketle elde edilmiş bir ifade. Bunun doğru olduğuna inanmak istiyor insan. Bu kadar kolay bir biçimde yalan yakalamak hepimizi mutlu ederdi. Fakat bu kavramın doğruluğuna ilişkin bir tane bile ciddi makale ya da akademik veri yok. Kaldı ki kişinin solak olup olmamasının bile bunda önemi var. Bu bilgi de maalesef “psikolojik olarak” ispat edilmiş bir bilgi değil, gözüne bakıp insanları haşlamayın 😊
3. Göz kırpma hızı yalan söylerken sekiz kat artar, çünkü kişi karşısındakinin gözlerine bakarken zorlanırmış.
Göz kırpma hızının artışı kişinin stres durumuna göre değişim gösterebilir. Bu bir yalan işareti olarak kabul edilmez. Ancak göz kırpma hızına ilişkin olarak şundan bahsedilebilir. Yalan söylemek zihinsel olarak zorlayıcı bir iştir. Bir yalanı kurgulamak, inandırıcı bir biçimde anlatmak, anlatırken karşı tarafın inanıp inanmadığını gözlemek, eski söylediği yalanları hata yapmamak için hatırlamak, eğer gerekiyorsa yalanı düzeltmek ya da ekleme yapmak… Bu kadar zihinsel zorlama “bilişsel yüke” neden olur ki bu bilimsel olarak işte ispat edilmiş veridir. Bilişsel yük, tıpkı bir bilgisayarın RAM belleğinin zorlanması gibidir. Onun kasılması ve mavi ekran hatası vermesine benzer bir biçimde, insan beyni de zorlama karşısında kasılır ve bazı faaliyetlerini yavaşlatır. Göz kırpma bunlar arasındadır. Yalan söyleyenlerde bilişsel yükten dolayı göz kırpma hızında yavaşlama görülebilir. Ayrıca bilişsel yük altında kişilerin gözbebekleri de büyür.
4. Göz göze gelmez yalan söyleyen kişiler.
Genel bir kavram olarak bilinen bir şey. Acemi yalancılarda geçerli olarak kabul de edilebilir. Fakat bilimsel araştırmalar, yalan söyleyen kişilerin, yalan söylediklerinin belli olmaması için normalden daha fazla göz teması sağladıklarını gösteriyor.
5. Yalan söyleyenlerin ayak ve bacakları hareketlenir, dizler istemsizce birbirine vurur, bilekler oynaklaşır, vücut negatif stresi bu yolla atmaya çalışır.
Yine yukarıda anlattığım bilişsel yük konusuna atıfta bulunacağım. Bilişsel yük, bazı hareketleri kapatır ya da yavaşlatır. Bunlar arasında eller, kollar ve bacaklar da vardır. Yani yalan söyleyen kişilerde dizlerin sallanmasından çok, hareketlerin durması daha güvenilir bir stres göstergesidir.
6. Uyumsuz eller, yalan söyleyenler ellerini uyumlu kullanamaz, avuç içlerini saklar.
İşte buna katılıyorum. Bilişsel yük arttıkça kişi sözleri üzerine odaklanacağı için el hareketlerinde uyumsuzluk, elleri saklama, cebe sokma, bacak altına alma gibi şeyler gözlemlenebilmektedir.
7. Bir insan her gün ortalama 200 yalan söyler.
Son olarak da bu konuya değineceğim. Bir istatistikten bahsediyorsanız, en azından bir aritmetik ortalamanın varlığını görmek gerek. Yani 200 yalan ortalaması olması için 200’ün çok üzerinde yalan söyleyen ve bunu günlük olarak gerçekleştiren kişiler olması gerek. Bir günde örneğin 200-300 yalan nasıl söylenebilir? Gün 24 saat en fazla. Bu veriler, kişisel anketlere dayanıyor. Yani bir grup katılımcının eline bir kağıt veriliyor, bir hafta boyunca kaç kez yalan söylediğini kayıt etmesi isteniliyor. O da yazıyor elden geldiğince. Fakat bu yalanların ne olduğu da çok önemli. Örneğin iltifatlar da buna dahil mi? Kişisel etkileme mavraları. Yoksa büyük yalanlar mı? Bir defa beyaz yalanların herhangi bir psikolojik işaret vermesi olası görünmüyor. Ancak kazan ve kaybın büyük olduğu yalanlar kişide stres yaratabilir, “Onu ben öldürmedim” gibi. Bu tarzda yalanların da böyle sayılarda söylenmesi olası değil. Fakat DePaulo gibi bu konuda bilinen bazı akademisyenlerin bile böyle araştırma sonuçları yayınladığını gözlemliyoruz. Sonuçta bilimsel yayınların da ilgi çekmesi, yeterli fon elde edebilmek için önemli görünüyor.
Programda Paul Ekman ve danışmanlığını yaptığı “Lie to me” adlı diziden bahsediliyor fakat o da başka bir yazının konusu olsun.